5 Aralık 2016

pazartesi

hayatın her alanında bir düzen oldugu gibi günlerde de bu düzen var. Ve Pazartesi ile başlayıp Pazar ile sonlanan bu düzende bizler hep Pazartesi'den nefret eder olduk. adına sendrom dedik, lanet dedik, hafta başı dedik, velhasıl dedik de dedik. kelimenin özüne inmek mi lazım acaba. ''Pazar-ertesi''=pazartesi.

güzide hafta isimlerimizden olan Pazartesi bende hem tatil barındırıyor hem tatilin bitişini.
bayaga hüzün hissettiriyor aslına bakarsanız. çünkü yaşamın içindeyiz ve belirli sorumlulukları olan bireyleriz her birimiz. bu yüzden durmamız ne mümkün. Pazartesi haftaya başlar cuma ya da cumartesi ancak dinleniriz.  e haftaya başlarken zaten biz dinlenmekten ziyade yorgun başlayanlardan oluruz hep. neden dediğinizi duyar gibiyim... hangimiz hafta sonunu gerçekten yorgunluk atarak dinlenerek geçiriyor ki. aksine ben dahil hemen hemen hepimiz hafta sonu gelsin kendimizi dışarı atalım, çılgın gibi gezelim ve eglenelim diye bakıyoruz. ve öyle de yaşıyoruz.

e tabi hafta içi deli gibi çalışıyoruz onu da mı yapmayalım diyenleriniz olacak. haklılar. çünkü bende yazıyı okusam bir başkasının agzından ve empati yaparken benzer söylemlerde bulunabilirim. kim bilir.

aslında her şey zamanında güzel. bizler işi iş, okulu okul ve tatili tatil olarak degerlendiriyoruz. ama yetmiyor. çünkü sanırsın her birimiz  dünyanın kahrını çekiyoruz da tatili az buluyoruz.  neden 5 gün okul veya iş var da 1/2 gün tatil var deyip deyip dururuz yıllardır. ve buna müdahale etme şansımız da yoktur. sadece söyleniriz herkes kadar hepsi bu. sonuç mu işte yazının başında belirttiğim ''pazartesi sendromu'' bir sürü sorunumuz varken bir de Pazartesi'yi dert edinmek bizim milli sorunumuz. başka bir deyimle ata sporumuz.

biliyorum ki çalışan kişi evinde ya da harika manzaralı bir mekanda sevdiği kişi ile hoş sohbet ister. e iş arayanda sizin imrendiğinizi yaşar ama inatla sizin yerinizde olmak ister. insan hayatı karmaşık ikilemlere gebedir üstadım.

bu sebeple aşmak lazım azizim bu tip kalıplaşmış yaşam biçimlerini.

her birimizin istediği yerde istediği kişi ile geçireceği Pazartesi'leri olsun. bu da uzun  zaman sonra plansız yazmış olmamın mottosu olsun.

teşekkürler,
Vasfiye Teyze'mize de selam olsun. :)







15 Ekim 2014

En akıllı hep sensin

İnsanoğlu kendini hep en akıllı kendisi sanır. Oysaki bilmez ki bazen kendini akıllı sanan aptalın önde gidenidir.


Sorsan çok uyanıktır. Hep saman altından su yürüttüğünü düşünür. Fakat yaptığı her şeyin ayyuka çoktan çıktığının idrakında değildir. Belki de görmek istemiyordur.  Amiyane tabirle salağa yatıyordur. Bunlar genelde merak insanıdır. Kim ne yapmış? Nereye gitmiş? Hep bir araştırma halindedirler. Günümüzde ise; sosyal medya araçları bu konuda tef çalmaktadır. Meraklı abla ve abilerimizin en iyi silahlarıdır. Tabi bir de 2 kişi yan yana geldilerse değme keyiflerine.

21.yy Avrupa’sında ne zordur en yakınına dahi güvenmek… çağımızın vebası gibidir birilerinin hayatına burnumuzu sokmak. Bizleri ilgilendirmeyecek genel ya da özel konularda dahi hep bir müdahale hep bir sorgulama halindeyiz. Ah bir de aldığımız cevaplar tatmin edici değilse tabir yerindeyse temcit pilavı misali ısıtıp ısıtıp önümüze konur aynı konu ya da konular.

Tabi bizim bu meraklı hafiye abla ve abilerimiz bütün bunları yaparken hiç iğneyi kendime çuvaldızı başkasına söyleminden feyz almazlar. Ve didiklemeye devam ederler. Kaç para maaş alıyorsun ile başlar ne zaman evleneceksin ile devam eder. Kaç çocuk yapacaksın ile taçlandırılır ve daha nice suallere maruz kalırız.


Bu tip insanlar sanırım dediğimi yap yaptığımı yapma felsefesini kendine iş edinmiş kişilerdir. Etrafınızda yok sanmayın. Biraz kritik ederseniz bu yazıdan sonra her yerde ne çok olduklarını görürsünüz.



 

6 Ocak 2013

herkes gider mi ?

2013'ün ilk yazısında daha hareketli ya da bir başka deyişle daha keyifli bir yazı yazmak isterdim bu güzelim Pazar sabahında ancak içimden gelmedi. Kim bilir belki de başka bir Pazar yazısına kısmettir eğlendirmek.

Cemal Süreyya'nın ''özlemek ölmekten iki harf fazla be çocuk'' dizeleri aklıma düştü bu sabah ve aklımdan ilk geçenleri revize dahi etmeden tüm samimiyetiyle dilim döndüğünce yazdım işte. Ebediyete kadar kaybettiğiniz oldu mu hiç ? Benim 2 kez oldu. önce babam ardından ise; annem. O yüzden ben hayatımda ki kişileri nereye koyup ne kadar değer vereceğimi bir parça daha iyi görebilir oldum. Hayat içerisinde var olduğun süreçte hem iyi hem de kötü sürpizler her daim seninle olacaktır. Başına gelen kötü şeyler için sadece oturup dizlerine vurup dövünürsen eğer; ne kimse seni mutlu edebilir ne de elindekilerin değerini asla bilemezsin. O yüzdendir ki nerede olmak istediğine, neyi yaşamak istediğine dahası kimi yaşamak istediğine yine kişi kendisi karar verir. Suçu ya da topu kadere atmak en kolayıdır. Peki sen hangisini seçeceksin kolay olanı mı yoksa tırnaklarınla kazıyarak yaşayacağın onurlu hayatını mı ? 

Yaşamayan bilmez ama herkes gider mi ? diye bir soru vardır ve cevabı ise; kaybettiklerinde saklıdır der ve susarım.